17 Mart 2014 Pazartesi

FUTURISM-FÜTÜRİZM

                                               FUTURISM-FÜTÜRİZM


  • Füturizm temeli İtalya olan 20.yy’ın başlarında ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. Genelde güncel, çağdaş konseptleri ele almıştır (hız, teknoloji, gençlik, şiddet, arabalar, uçaklar vb)
  • Sadece İtalya’da değil, İngiltere ve Rusya’da da paralel hareketler ortaya çıkmıştır.
  • Fütürizm hemen hemen sanatın her dalını etkilemiştir (resim, heykel, seramik, grafik tasarımı, endüstriyel dizayn, tiyatro, film, moda, müzik, mimarlık)
  • Bu hareketin öncüleri İtyalyan Filippo Tommaso Marinetti, Umberto Boccioni, Carlo Carrà, Gino Severini, Giacomo Balla, Antonio Sant'Elia, Tullio Crali ve Luigi Russolo ile RusNatalia Goncharova, Velimir Khlebnikov, ve Vladimir Mayakovsky idir.

DİE BRÜCKE

                                            DİE BRÜCKE


  • Dresden'de 1905'te kurulan Alman dışavurumcu sanat topluluğudur.Köprü anlamına gelmektedir.
  •  Kurucu üyeleri; Fritz Bleyl, Erich Heckel, Ernst Ludwig Kirchner ve Karl Schmidt-Rottluff tir.
  • Topluluğa sonradan katılanlar ise; Emil Nolde, Max Pechstein ve Otto Mueller'dir.
  •  Bu akım, sanatla yaşam rasında bir yakınlık kurmayı amaçlar.
  • 20. yüzyılda ortaya çıkan modern sanatın gelecekteki gelişmelerine temel oluşturan bu akım, dışavurumculuk akımını yaratmıştır. 









LES FAUVES

                               LES FAUVES

20.yy’ın başlarında Henri Matisse tarafından Fransa'da geliştirilen bir sanat akımıdır. Ancak ömrü kısa olmuştur 1900lerde başlamış, 1910 yılına kadar sürmüştür. Toplamda 3 sergi yapılmıştır bu konuyla ilgili
En önemli özelliği, tüpten çıkmış gibi çiğ ve bağıran renklerin doğrudan kullanımıdır.
Matisse, Derain ve Vlaminck'in Paris'te açtıkları bir sergide ilk kez duyulmuştur.
 1905 yılında gercekleşen bu sergi modern resme birçok katkıda bulunmuştur. Sergiye gelenler daha önce hiç karşılaşmadıkları bir anlatımla karşılaşmışlardır. Tuval üzerine sürülmüş dogrudan renkler, bozuk perspektif gelenleri şaşırtmıştır.
Sergide bulunan ünlü eleştirmen Louis Vauxcelles bu gruba le fauves (vahşi hayvanlar) olarak hitap etmiştir. Akım adını buradan alır. Fovizm'de görsellik ön plandadır.

Mojesko,Soprano Şarkıcı.1908,KEES VAN DONGEN

Riou Üzerinde Köprü,1906,ANDRE DERAIN

9 Mart 2014 Pazar

EXPRESSİONİSM-DIŞAVURUMCULUK

                         EXPRESSİONİSM-DIŞAVURUMCULUK

20. yüzyılın ilk yıllarında, izlenimciliğe tepki olarak doğan bir Sanat akımıdır. Romantizmin bir başka şekli olan anlatımcılık, dış dünyanın İnsan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakır, gerçekçi görüşün yerine, sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur.
1900-1935 yılları arasında gelişen akım doğayı ve toplumu nesnel bir bakış açısıyla betimlemeye karşı çıkarak, öznel ya da içsel gerçeğin yansıtılmasını savunmuştur. Özellikle Almanya'da sanat dallarının hepsinde etkili olan akım hem sanatta, hem de toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımaktadır. Ekspresyonistler ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıkarak, toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır.

Akım, özellikle yaratıcı, yetenekli sanatçılara yeni bir düzenin ve yeni bir insanın yaratılmasında öncülük yapma gibi ince bir görev yüklemiştir. Eski dönemlere ait sanat ürünlerinde, nahif ve ilkel sanatta ve çocuk resimlerinde ilk belirtileri görülen, dışavurumculuk; en yetkin ve güçlü anlatıma görsel sanatlarda kavuşmuştur. Çizgi ve renk doğadan bağımsız kılınarak duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla olabildiğince özgür bir biçimde kullanılmıştır. Kalın boya hamuru, yoğun renk, karşıt değerler ve biçimleri bozma (deformasyon) dışavurumculuğun en tipik özellikleridir.
Vincent van Gogh'un resimle birlikte duygularını da anlatması nedeniyle bu hareketin öncüsü kabul edilir. 


Dışavurumculuk (Expressionism)


  • Doğanın olduğu gibi temsili yerine, iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımı
  • Politik istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü ortamında Almanya'da pozitivizm, naturalizm ve empresyonizm akimlarina karsi olarak ortaya çıkmıştır. 
  • 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir.
  • Dışavurumculuk daha önceden kullanılmış olsa da dışavurumculuk sifati sadece XX. yuzyil sanat eserlerine verilmektedir.


      The Scream (Çığlık) - Edvard Munch (1893)                     Portrait of Eduard Kosmack(Eduard Kosmack'ın Portresi)                                                                                                                                      


    Resimde Teknikler:
    • Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının iç dünyası yansıtılır
    • Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular
    • Edward Munch, Kirchner, James Ensor ve Oscar Kokoschka bu akımı takip eden sanatçılardır.


    Topçular,1915,ERNST LUDWING KIRCHNER

    Dışavurumcu mimari:
    • 1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimari, bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralleklikler taşır.
    • 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülür
    • İşlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur
    • 1933 yılında nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden 5 yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir.
    • 1960'larda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir.
    • Dışavurumculuk, kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür.
    • Bruno Taut'un 1914de Köln'deki "Werkbund Sergisi" için hazırladığı "Cam Pavyon" ve Erich Mendelsohn'un 1921'de bitirilmiş olan Potsdam'da bulunan "Einstein Kulesi" ve Hans Poelzig'in tiyatro direktoru Max Reinhardt icin hazirladigi Berlin'deki "Grosse Schauspielhaus" tiyatrosu ic dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın onemli ornekleri olarak bildirilir


    Doğaçlama 28(ikinci versiyon),1912,WASSILY KANDINSKY


    8 Mart 2014 Cumartesi

    LES NABİS

                                    LES NABİS

    • Fransa’da ortaya çıkan post empresyonist ve illüstratörler grubu tarafından ortaya çıkmıştır
    • Bugünkü grafik sanat üzerinde çok kuvvetli etkileri olmuştur
    • Art nouveau ile parallellik taşıyan bir biçimi vardır ve sembolizmi çıkış noktası olarak alırlar
    • Paul Sérusier  tarafindan kurulmustur
    • Edouard Vuillard, Félix Vallotton ve Pierre Bonnard grubun diger bir kac üyesidir.
    • Nabi İbranice’de peygamber,elçi (prophet) demektir

     

    SYMBOLİSM-SEMBOLİZM

                                      SYMBOLİSM-SEMBOLİZM

    Fırtına,1893,EDVARD MUNCH



    • Farklı anlamlara gelen ya da farklı öğeleri simgeleyen çeşitli sembollerin kullanımıdır. 
    • 1870 yılına doğru Fransa ve Belçika’da natüralizme ve parnasse akımına bir tepki olarak ortaya çıktı. 
    • Dış dünyanın görüntülerini so­mut nesnel gerçeklikleriyle değill, bu görüntülerin sezgilerinden, yansıyan nitelikler aktarılır. 
    • Sembolist edebiyat ise Romantik edebiyatın bir türüdür. 
    • Sembolist akımda roman değil şiir önemlidir. Bu dönemde romanın da dili şiirselleşmiştir. 
    • Sembolistler şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Şiirde sözcüğün sesi anlamına yeğ tutulmuştur. 
    • Sembolistlere göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir; çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz. Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam kapalılığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış, dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır. Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm Sembolist şiirin başlıca temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi durumundadır. 
    • Bireyin duygusal yaşantısını dolaysız bir anlatım yerine simgelerle yüklü ve örtük bir dille anlatmayı amaçlar. 
    • Sembolist şiir, geleneksel Fransız şiirinin uyulması gereken teknik ve tematik kurallarına bir tepkidir. 
    • Sembolistler, sezgi ve izlenimleri, gerçekliğin belirsizliğini ve karmaşıklığını canlandırır. Gerçek değil, gerçeğin insanda uyandırdığı izlenim verilir. Gerçek örtüktür. 
    • Sembolizm’in müzikteki etkinliği edebiyata da yansımış, şair Mallarmé, Wagner’in leitmotiv kavramından etkilenerek, şiirde Sembolizm’in öncülüğünü yapmıştır. 
    • Şairler bu temaları özgür ve kişisel eğretileme ve imgeler aracılığıyla aktarmaya çalıştı. 
    • Yeni kelimeler üretildi. Semboller ve mecazlar kullanıldı. 
    • Sembolleri izah eden Sembolizm lügatı çıkarıldı. 
    • Edebiyatta bireycilik öne çıktı. 
    • Anlatılamayanın sezdirilebileceğini savundular. 
    • Şiirde renk, bilinçaltına inme, ironi önemli oldu. 
    • Matematiksel ritm yerine, psikolojik ritm önemsendi, serbest nazım kullanıldı, hece sayısına dikkat edilmedi. 
    • Bitki örtüsü, Sembolist yazar ve ressamların gözde temalarından. 
    • Akımın önemli edebiyatçılarından bazıları Baudelaire’den etkilenen Mallarme (1842-1898), Rimbaud (1854-1891), Verlaine (1844-1896), Gide (1869-1951), İbsen (1828-1906), Valery (1871-1945), Wilde (1854-1900), Maeterlinck’dir (1862-1949). Türk edebiyatında Sembolizm, genellikle Servet-i Fünun döneminde görülür. Ahmet Haşim (1884-1933) bu akımın en büyük temsilcilerindendir.