17 Mayıs 2014 Cumartesi

MİNİMAL ART

                                MİNİMAL ART


“Minimal sanat”. İlk kez 1961′de düşünür Richard Wollheim tarafından “içeriği en aza indirgenmiş sanat” için kullanılmış olan minimal art terimi, daha çok üç boyutlu yapıtlar, heykeller için kullanılmıştır. Ancak, 1960′lardan başlayarak Ameika’da yaygınlaşan sanat anlayışının kapsamındaki resmi de tanımlamaktadır.


Minimal sanat, soyut sanatın vardığı en uç noktadır. Sanat yapıtını biçim ve renge indirgemeyi amaçlar. Genellikle, bir minimal sanat ürünü tek bir geometrik biçimli betiden oluşur. Ünlü sanatçıları arasında B. Newman, T. Smith, E. Kelly ve L. Bell sayılabilir.

                   Donald Judd, ‘Untitled’ 1961-78

POP ART

                                         POP ART

Pop art, sıradan nesnelerin —örneğin çizgi romanların, çorba kutularının, yol işaretlerinin ve hamburgerlerin— konu olarak kullanıldığı ve sıklıkla eserin içerisine fiziksel olarak dahil edildiği bir sanat akımı. Pop art 1950'lerin sonunda ve 1960'larda İngiltere ve Amerika'da ortaya çıkmıştır.Kullandıkları görsel unsurları televizyonlardan, çizgi romanlardan, sinema dergilerinden ve her türlü reklamlardan alıyorlardı.Bu görsel unsurlar kesin ve objektif bir şekilde, herhangi bir övgü veya yergi söz konusu olmaksızın büyük bir doğrudanlıkla ve ödünç alındıkları medyanın kullandığı ticarî teknikler kullanılarak gösteriliyorlardı.Hem geçmişteki "yüksek sanat"ın yüceliğini ve hem de diğer çağdaş avangart sanatların özentilerini reddediyordu.Ticarete en çok etkisi olan akımdır.Üreticilerde Pop Art'ı ürün tasarımında , pazarlamada , ve reklamcılıkta kullanmışlardır.Gündelik yaşamı sanata taşımışlardır.Modernizmin kısıtlayıcılarından kurtularak dönemim şenlikli havasını benimsemişlerdir.


Robert Indiana , Büyük Amerikan Aşkı , 1927

Pop art akımının temsilcileri arasında şu isimler sayılabilir:
Amerikalı sanatçılar: Roy Lichtenstein, Andy Warhol, Claes Oldenburg, Tom Wesselman, James Rosenquist ve Robert Indiana;
İngiliz sanatçılar: David Hockney, Eduardo Paolozzi, Richard Hamilton, Tom Phillips, Allen Jones ve Peter Blake...


13 Mayıs 2014 Salı

SÜRREALİZM

Sürrealizm (Gerçeküstücülük)

1924'te
Fransa'da ortaya çıkmıştır.
Sürrealistler, Freud'un psikanaliz yönteminden yola çıkmışlardır.
Sanatçı bilinç altındakileri dışa vurarak eserini oluşturur.
Akıl ve mantık değersizdir. İnsanı yönlendiren iç güdülerdir, bilinç altıdır.
Bu akıma göre edebî eserde bir kişinin sevaplarının yanında günahlarının, ahlâka uygun davranışlarının yanında uygun olmayanların da bulunması gerekir.
Bu akımın kurucuları, sanat hayatlarının ilk yıllarında dadaizmin etkisinde kalmışlardır.
   




Aklın, geleneklerin, alışkanlıkların denetiminden uzak, bilinçaltı gerçeklerini yansıtan yani bilinen gerçekle bağını kesip kendince bir gerçek yaratmak amacını güden edebiyat ve sanat akımıdır. Gerek söz, gerek yazı, gerek başka bir şekil ile düşüncenin hakiki faaliyetini ifade eden saf ruhî bir otomatizmdir. Akıl ve mantığın kontrolünden bütün bed ve ahlaki endişeden kurtulmuş olan düşüncenin tespitidir.
"Gerçeküstücülük, ister söz, ister yazı ile ya da başka bir yolla, düşüncenin gerçek işleyişini ortaya çıkarmak içim başvurulan, içinden geldiği gibi yazma yöntemidir. Bu, aklın denetimi olmaksızın (rüyada olduğu gibi) her türlü estetik ve ahlak kaygısı dışında düşüncenin yazılışıdır".

Türkçe'de "Gerçeküstücülük" olarak karşılanan sürrealizm (surrealisme), Fransızca "surreef (gerçeküstü, gerçek dışı) kelimesinden türetilmiştir. Çok büyük ölçüde Dr. Sigmund Freud'un (1856-1939) tez ve düşünceleri üzerine kurulan sürrealizm, XX. yüzyıl içindeki en yaygın ve en uzun ömürlü sanat akımlarından birisidir. Sürrealizm, dadaizm ve diğer bazı XX. yüzyıl akımlardan birtakım unsurlar almakla beraber, müstakil bir sanat hareketidir. Akım, Birinci Dünya Savaşı yıllarında psikiyatri bölümlerinde çalışmış ve Freud'un düşünceleriyle yakından İlgilenmiş olan Dr. Amire Breton tarafından sistemleştirilmiş; ilk bildirisi (Le Premier Manifeste du Surrealisme) yine onun tarafından 1924'te, bunu tamamlayıcı ikinci bildirisi (Le Second Manifeste du Surrealisme) ise 1930'da ilân edilmiştir. Güzel sanatların çeşitli kolları yanında 1919'dan itibaren edebiyatta; bilhassa şiirde etkili olan sürrealizm, en parlak dönemini 1924-1928 yılları arasında yaşamıştır. Sürrealizmin kurucusu ve lideri Breton, diğer sürrealistlerin bir kısmı gibi, eski bir dadaisttir.




11 Mayıs 2014 Pazar

DADA

                                                   DADA
Jean   Arp,   Richard   Hülsenbeck,   Tristan  Tzara,  Marcel  Janco  ve   Emmy  Hennings'in  aralarında  bulunduğu  bir  grup  genç  sanatçı  ve  savaş  karşıtı  1916  yılında  Zürih'te    Hugo   Ball'in  açtığı     cafe'de  toplandı.Fransızcaca'da oyuncak  tahta  at  anlamına  gelen  Dada  akımın  ismi   olarak  seçildi.Bildiriside  burada  açıklandı  1923'de   tüm    Avrupaya  yayılan  o  dönemin  tüm  gelenekçi  anlatım  biçimlerine karşı  çıkan  ve  temelde  yıkıcı  olan  bir   sanat,  düşünce ve  edebiyat  akımıdır.
Jean Arp

  1.Dünya savaşıyla birlikte yüzyılın çelişkilerinin patlak verdiği bir sırada , ideolojik ve estetik baskılara bir tepki, geleneksel sanatı bütünüyle yadsıyan bir başkaldırı olarak ortaya çıktı.Kamuoyunu şaşkınlığa düşürmek ve sarsmak istiyorlardı. Yapıtlarında alışılmış estetikçiliğe karşı çıkıyor, burjuva değerlerinin tiksinçliğini vurguluyorlardı.Bu akımın sanatçıları alışılagelmiş resim tekniklerini bırakarak gündelik kullanılan kağıt,ağaç gibi eşyaları birbirleri ile birleştirerek ilginç eserler ortaya koymuşlardır.

  Bu hareket içinde gelenekçi sanat da olabildiğine inkar edilip alaya alınmıştır. Duchamp'ın bıyıklı ve isterik bakışlı Mona Lisa tablosu, bu düşüncenin haşin bir örneği olarak ün kazanmıştır.


Dadaizm'im öncülerinden  Macar şair Tristan Tzara 1917'de DADA dergisini çıkarmaya başladı. Bu dergide dadaizmin öncüleri ses şiiri , anlamdışılık şiir ve şans şiiri adını verdikleri yeni şiir biçimlerini denemeye başladılar. Sonra Fransa'nın önde gelen şairleri de dergide çalışmaya başladı.
       Dadaist sanatçılar sanat konusunda fazlasıyla eleştireldi.Yüksek ve güzel olduğu düşünülen sanatı üreten ve ona tapan toplumla    1.Dünya Savaşı'na sebep olan toplum ne de olsa aynı toplumdu. Dadaistlere göre sanat dolaylı yoldan da olsa suçluydu. Daha da kötüsü eğer Alman erkekleri Fransızları ve Rusları süngüleriyle şişlemeye sırt çantalarında Goethe'nin kitabıyla gidiyorlarsa bunu sanat insanlığı aptal yerine koyduğu ,insanların dünyayı olduğundan daha güzel bir yer olarak görmelerine sabap olduğu için yapıyorlardı. İşte Dadaistleri en çok kızdıran ve radikal ifade yollarına iten de buydu.  Dada yerleşik sosyal estetiğe acımasızca bu yüzden saldırmıştır. Güzelliğin, simetrinin ve anlamın bozguna uğratılması  ve geleneksel malzemelerin reddedilmesi Dada'nın başlıca özellikleriydi. 
Dada'nın hemen hemen herşeyi inkar etmesi ,yeni ve güçlü iletişim yöntemlri yaratmış; bunlar şiirde yeni biçimlerin kullanılması , görsel iletişimde ise kolaj ve fotomontaj gibi teknikler olmuştur.Bu tekniklerde resimli dergilerden ,eski mektuplardan , basın ilanı ve etiketlerden kesilen fotoğraflar yeni bir düzenlemeyle yapıştırılmış ve birbiriyle ilgisi olmayan  bu resim ve işaret parçalarından , yeni anlamlar yaratan  bağlantıların kurulduğu , genellikle kışkırtıcı nitelikte düzenlemeler oluşturulmuştur.
 Hans Arp ''Sosyal estetikten zamanla daha fazla uzaklaştım'' adlı yazısında Dada hareketini özetlemiştir. Dada insanın akla uygun davranışlarını ortadan kaldırmayı ve de doğal ve mantıksız düzene yeniden kavuşmayı amaçlamıştır.Dada insanın mantıklı anlamsızlıklarını, mantıksız saçmalıklarla değiştirmeyi istemektedir. İşte  bu yüzden biz Dada'nın büyük davulunu bütün gücümüzle çalıyoruz ve mantıksızlığın övgülerini tüm nefesimizle üflüyoruz. Dada için felsefeler bırakılmış eski bir diş fırçasından daha az değerlidir. Dada onları büyük dünya liderlerine bırakır. Dada erdemin resmi sözlüğünün iğrenç entrikalarını kınamaktadır. Dada saçma olan için vardır ki bu saçmalık anlamsızlık anlamına gelmez. Dada doğa gibi saçma ve akla aykırıdır. Dada doğadan yana ve sanatın karşısındadır.



1922'de üyeler arasındaki sürtüşmelerin artması, yıkıcı etkinliklerin bir sınıra dayanması ve çok sayıda  Dadaist'in Sürrealizm'e yönelmesi sonucu,varlığını sürdürecek bir zemin kalmadığı için son bulmuştur.

SANATÇILARI:
JEAN (HANS) ARP
MARCEL DUCHAMP
MARCEL JANCO
RİCHARD HULSEN BECK
MAN RAY
KURT SCHWİTTERS
MAX ERNST


Jean Arp
           JEAN ARP
Fransız heykelcisi, ressamı ve şairidir (Strasbourg 1887-Basel 1966).
Sanat eğitiminin Strasbourg, Weimar ve Paris’te tamamladı. 1912′de “Blaue Reiter” grubunun sergisine katıldı. 1916′da Zürich’teki “Dada” grubunun kurucuları arasında yer aldı. 1922′de Paris’e gitti ve sürrealist üslubu benimsedi. 1930′dan sonra doğal biçimleri yansıtan resimler yaptı. Boyalı tahta kabartma resimlerin ve kolajların yerini giderek üç boyutlu heykeller aldı. 1936′da Paris “Sürrealist Objeler Sergisi”ne katıldı. İkinci Dünya Savaşı sırasında İsviçre’ye yerleşti.
Alsace-Lorenli olan sanatçı aynı zamanda şairdir. Önceleri dadaist, sonraları sürrealist üslupta Almanca ve Fransızcayı aynı etkinlikle kullanarak şiirler yazdı. Almanca şiirlerinden; Die Wolkenpumpe (Bulut Pompası) 1920, Die Engelschrit (Melek Yazısı) 1952, Logbuch des Traumkapitans (Hayal Kaptanın Seyir Defteri) 1965; Fransızca şiirleri, Le voilier dans la foret (Ormandaki Yelkenli) 1957; Vers le blanc infini (Sonsuz Beyaza Doğru) 1961 vb.
Sanatçının resim ve heykellerinin başlıcaları: Tristan Tzara’nın Portresi, 1916 (boyalı tahta kabartma, özel koleksiyon); Squares Arranged According to the Laws of Chance (Talih Yasalarına göre Düzenlenmiş Kareler, kolaj) 1916, New York Museum of Modern Art; Amphore (Çift Kulplu Testi, boyalı tahta kabartma) 1931, Düsseldorf, Kuntsammlung, Nordrhe-in-Westfalen; Sculpture of Silence (Sessizliğin Heykeli) 1935, Edgar Kaufmann J. Koleksiyonu; Growth (Gelişme) 1938, Philadelphia, Museum of Art.

22 Nisan 2014 Salı

SECTİON D'OR

Section d'Or


  • Section d’Or ( Fransızca’da “Altın Oran”) Puteaux Group olarak da bilinir. Ressamlar ve eleştirmenlerden oluşan bir gruptur.
  • Kübizmden türemiş olan Orphism (Fransız şair Guillaume Apollinaire tarafından kullanılmıştır) ile ilişkilendirilmiştir. Orphizm, Kübizm'den doğan 20'nci yüzyıl sanat akımıdır (koyu renkleri ve kontrastları kullanmayı sürdüren, fakat Kübizm'den daha yumuşak bir stilde)
  • 1912’den 1914’e kadar faaliyet göstermişlerdir.
  • 1912’de grup ilk sergilerini Paris’teki Galerie la Boétie’de açtı. Ayrıca Section d’Or adını taşıyan kısa ömürlü bir dergi de yayınladılar. 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla grup aktivitelerine son Verdi.
  • Grubun adı ressam Jacques Villon tarafından önerilmiştir. Villon’un matematiksel oranların etkisine karşı olan ilgisi bunda etkili olmuştur. Bu oranlardan birisi de Altın Orandır. Grubun adı Kübist artistlerin geometrik formlara duyduğu ilgiyi temsil eder.
  • Ana üyeler Robert Delaunay, Marcel Duchamp, Raymond Duchamp-Villon, Albert Gleizes, Juan Gris, Roger de La Fresnaye, Fernand Léger, André Lhote, Louis Marcoussis, Jean Metzinger, Francis Picabia, ve André Dunoyer de Segonzac’tır.


DER BLAUE REİTER

                                                        DER BLAUE REİTER
Der Blaue Reiter-der-blaue-reiter.jpg
Aralık 1911'de Münih'te Wassily Kandinsky ve Franz Marc öncülüğünde kurulan ve soyut sanatın gelişmesinde büyük rol oynayan sanatçılar grubu. Belirli bir sanat programı olmayan ve bir akım ya da okul niteliği taşımayan Der Blaue Reiter 1911-14 arasında birçok sanatçının yapıtlarını topluca sergiledikleri esnek bir örgüt niteliğindeydi. Adını Kandinsky'nin bir yapıtından almıştı. Aynı adla yayımlanan yıllıkta Kandinsky ve Marc'ın estetik konusunda yazdıkları denemelere yer verilmişti. Der Blaue Reiter sanatçıları, Die Brücke grubu gibi dışavurumculuğu benimsemekle birlikte, bu eğilimi lirik soyutlama doğrultusunda kullandılar, ayrıca yapıtlarında onlar kadar ortak bir üslupsal anlatım geliştirmediler. Gizemli duygulara biçim verme kaygısıyla sanatlarına yoğun bir tinsel içerik yüklemeyi amaçladılar. Birçoğu Jugendstil'den, kübizm ve gelecekçilik ile naif sanattan etkilendiler.

Der Blaue Reiter'in Münih'te Moderne Galerie Tannhâuser'deki ilk sergisinde (Aralık 1911-Şubat 1912) Henri Rousseau, David ve Vladimir Burlyuk, Albert Bloch, August Macke, Marc ve Kandinsky'nin yapıtları sergilendi. Rus ressam Alexey von Jawlensky, resmen üye olmamakla birlikte, grubun amaçlarını benimsemişti.


İsviçreli ressam Paul Klee de 1912'de Münih'te düzenlenen grafik-resim sergisine katıldıktan sonra grubun üyesi oldu. Bu sergide yapıtları sergilenen öbür sanatçılar arasında André Derain, Jean Arp, Georges Braque, Maurice de Vlaminck, Mikhail Larionov, Natalya Gonçarova ve Pablo Picasso da vardı.
Der Blaue Reiter'in son sergisi Mart 1912'de Berlin'de ünlü Sturm galerisinde düzenlendi. Ardından sanatçılar 1913'te toplu olarak Birinci Alman Güz Salonu'nda yer aldılar. Bu dönemde Alman asıllı Amerikalı ressam Lyonel Feininger de grupla yakın ilişki kurdu. I. Dünya Savaşı'mn çıkmasıyla Der Blaue Reiter dağıldı.
Savaştan sonra 1924'te Feininger, Kandinsky, Klee ve Jawlensky, Der Blaue Reiter'in ardılı olan Die Blaue Vier (Mavi Dörtlü) adlı grubu kurdular. Feininger, Kandinsky ve Klee o dönemde Weimar'daki Bauhaus'da öğretim üyesiydiler. Grup üyeleri biçim ve üsluba ilişkin benzerliklerinden çok, ortak sergi açma düşüncesinden yola çıkarak birleştiler ve bu düşüncelerini 1925-34 arasında gerçekleştirdiler.


  



17 Mart 2014 Pazartesi

FUTURISM-FÜTÜRİZM

                                               FUTURISM-FÜTÜRİZM


  • Füturizm temeli İtalya olan 20.yy’ın başlarında ortaya çıkmış bir sanat akımıdır. Genelde güncel, çağdaş konseptleri ele almıştır (hız, teknoloji, gençlik, şiddet, arabalar, uçaklar vb)
  • Sadece İtalya’da değil, İngiltere ve Rusya’da da paralel hareketler ortaya çıkmıştır.
  • Fütürizm hemen hemen sanatın her dalını etkilemiştir (resim, heykel, seramik, grafik tasarımı, endüstriyel dizayn, tiyatro, film, moda, müzik, mimarlık)
  • Bu hareketin öncüleri İtyalyan Filippo Tommaso Marinetti, Umberto Boccioni, Carlo Carrà, Gino Severini, Giacomo Balla, Antonio Sant'Elia, Tullio Crali ve Luigi Russolo ile RusNatalia Goncharova, Velimir Khlebnikov, ve Vladimir Mayakovsky idir.

DİE BRÜCKE

                                            DİE BRÜCKE


  • Dresden'de 1905'te kurulan Alman dışavurumcu sanat topluluğudur.Köprü anlamına gelmektedir.
  •  Kurucu üyeleri; Fritz Bleyl, Erich Heckel, Ernst Ludwig Kirchner ve Karl Schmidt-Rottluff tir.
  • Topluluğa sonradan katılanlar ise; Emil Nolde, Max Pechstein ve Otto Mueller'dir.
  •  Bu akım, sanatla yaşam rasında bir yakınlık kurmayı amaçlar.
  • 20. yüzyılda ortaya çıkan modern sanatın gelecekteki gelişmelerine temel oluşturan bu akım, dışavurumculuk akımını yaratmıştır. 









LES FAUVES

                               LES FAUVES

20.yy’ın başlarında Henri Matisse tarafından Fransa'da geliştirilen bir sanat akımıdır. Ancak ömrü kısa olmuştur 1900lerde başlamış, 1910 yılına kadar sürmüştür. Toplamda 3 sergi yapılmıştır bu konuyla ilgili
En önemli özelliği, tüpten çıkmış gibi çiğ ve bağıran renklerin doğrudan kullanımıdır.
Matisse, Derain ve Vlaminck'in Paris'te açtıkları bir sergide ilk kez duyulmuştur.
 1905 yılında gercekleşen bu sergi modern resme birçok katkıda bulunmuştur. Sergiye gelenler daha önce hiç karşılaşmadıkları bir anlatımla karşılaşmışlardır. Tuval üzerine sürülmüş dogrudan renkler, bozuk perspektif gelenleri şaşırtmıştır.
Sergide bulunan ünlü eleştirmen Louis Vauxcelles bu gruba le fauves (vahşi hayvanlar) olarak hitap etmiştir. Akım adını buradan alır. Fovizm'de görsellik ön plandadır.

Mojesko,Soprano Şarkıcı.1908,KEES VAN DONGEN

Riou Üzerinde Köprü,1906,ANDRE DERAIN

9 Mart 2014 Pazar

EXPRESSİONİSM-DIŞAVURUMCULUK

                         EXPRESSİONİSM-DIŞAVURUMCULUK

20. yüzyılın ilk yıllarında, izlenimciliğe tepki olarak doğan bir Sanat akımıdır. Romantizmin bir başka şekli olan anlatımcılık, dış dünyanın İnsan üzerindeki etkisini belirtmeyi bir yana bırakır, gerçekçi görüşün yerine, sanatçının kendine özgü görüşü üzerinde durur.
1900-1935 yılları arasında gelişen akım doğayı ve toplumu nesnel bir bakış açısıyla betimlemeye karşı çıkarak, öznel ya da içsel gerçeğin yansıtılmasını savunmuştur. Özellikle Almanya'da sanat dallarının hepsinde etkili olan akım hem sanatta, hem de toplumda kabul edilmiş biçim ve geleneklere bir başkaldırı niteliği taşımaktadır. Ekspresyonistler ordu, okul, ataerkil aile ve imparatorluk gibi kurumların yerleşik otoritesine karşı çıkarak, toplum dışına itilmiş yoksulların, ezilmişlerin, akıl hastalarının, sokak kadınlarının ve eziyet edilen gençlerin yanında yer almışlardır.

Akım, özellikle yaratıcı, yetenekli sanatçılara yeni bir düzenin ve yeni bir insanın yaratılmasında öncülük yapma gibi ince bir görev yüklemiştir. Eski dönemlere ait sanat ürünlerinde, nahif ve ilkel sanatta ve çocuk resimlerinde ilk belirtileri görülen, dışavurumculuk; en yetkin ve güçlü anlatıma görsel sanatlarda kavuşmuştur. Çizgi ve renk doğadan bağımsız kılınarak duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla olabildiğince özgür bir biçimde kullanılmıştır. Kalın boya hamuru, yoğun renk, karşıt değerler ve biçimleri bozma (deformasyon) dışavurumculuğun en tipik özellikleridir.
Vincent van Gogh'un resimle birlikte duygularını da anlatması nedeniyle bu hareketin öncüsü kabul edilir. 


Dışavurumculuk (Expressionism)


  • Doğanın olduğu gibi temsili yerine, iç dünyanın ön plana çıkarıldığı 20. yüzyıl sanat akımı
  • Politik istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü ortamında Almanya'da pozitivizm, naturalizm ve empresyonizm akimlarina karsi olarak ortaya çıkmıştır. 
  • 19. yüzyıl gerçekçilik ve idealizmine karşıt anti-natüralist öznelliğe sahip bir bakış açısı içerir.
  • Dışavurumculuk daha önceden kullanılmış olsa da dışavurumculuk sifati sadece XX. yuzyil sanat eserlerine verilmektedir.


      The Scream (Çığlık) - Edvard Munch (1893)                     Portrait of Eduard Kosmack(Eduard Kosmack'ın Portresi)                                                                                                                                      


    Resimde Teknikler:
    • Bozulmuş çizgiler, şekiller ve abartılı renklerle sanatçının iç dünyası yansıtılır
    • Sivri keskin çizgiler, kırmızı ve tonları öfkeyi, dairesel oluşumlar, mavi ve tonları daha çok sakinliği vurgular
    • Edward Munch, Kirchner, James Ensor ve Oscar Kokoschka bu akımı takip eden sanatçılardır.


    Topçular,1915,ERNST LUDWING KIRCHNER

    Dışavurumcu mimari:
    • 1910 ve 1930 yılları arasında özellikle Almanya'da etkisini gösteren ekspresyonist mimari, bu anlamda da Bauhaus okuluyla paralleklikler taşır.
    • 90 derecelik açıyı ortadan kaldırmak temel teknik olarak düşünülür
    • İşlevselliği formla bütünleştirme amacı, alışılmamış formların ve yeni malzemelerin kullanılmasıyla ifadeci mimarlık anlayışının kendine özgü dinamiklerini oluşturur
    • 1933 yılında nazi yönetiminin Almanya'da başa geçmesinden 5 yıl sonra ekspresyonist sanat yok olmuştur. İkinci dünya savaşından sonra ise brütal bir anlayışla etkinliğini yeniden göstermiştir.
    • 1960'larda yapılan Sydney Opera Binası ise, postmodern ifadeciliğin en önemli yapıtları arasında gösterilir.
    • Dışavurumculuk, kübist, minimalist ya da fütürist anlayışlarla da özdeşleşerek temel bir sanatsal ifade olarak canlılığını sürdürür.
    • Bruno Taut'un 1914de Köln'deki "Werkbund Sergisi" için hazırladığı "Cam Pavyon" ve Erich Mendelsohn'un 1921'de bitirilmiş olan Potsdam'da bulunan "Einstein Kulesi" ve Hans Poelzig'in tiyatro direktoru Max Reinhardt icin hazirladigi Berlin'deki "Grosse Schauspielhaus" tiyatrosu ic dekorasyonu ekspresyonist mimarlığın onemli ornekleri olarak bildirilir


    Doğaçlama 28(ikinci versiyon),1912,WASSILY KANDINSKY


    8 Mart 2014 Cumartesi

    LES NABİS

                                    LES NABİS

    • Fransa’da ortaya çıkan post empresyonist ve illüstratörler grubu tarafından ortaya çıkmıştır
    • Bugünkü grafik sanat üzerinde çok kuvvetli etkileri olmuştur
    • Art nouveau ile parallellik taşıyan bir biçimi vardır ve sembolizmi çıkış noktası olarak alırlar
    • Paul Sérusier  tarafindan kurulmustur
    • Edouard Vuillard, Félix Vallotton ve Pierre Bonnard grubun diger bir kac üyesidir.
    • Nabi İbranice’de peygamber,elçi (prophet) demektir